Vee yine yoğun bir çalışma temposunun ardından bir ara verme zamanı gelmişti. Milano biletlerimizi Eylül’12’de almış keyifle Mart’13 ayının gelmesini bekliyorduk. 4 günlük kısa ama dopdolu tatili ardından şimdi de anıları yazıp tekrar hatırlama zamanıJ Bu arada kısa bir not: Bu sefer tatilimizi çok sevdiğimiz bir çift arkadaşımız Tolga ve İnci ile beraber geçirdik. Çook çok eğlendiğimizi, dopdolu bir tatil geçirdiğimizi tekrar söylemeden geçemeyeceğim! Milano’ya gelirsek ilk olarak çok küçük bir şehir olduğunu söylemeliyim. Aslında 2 gün şehrin tamamını gezmek için yeterli ama Milano’ya ufak sürprizler de eklerseniz 4-5 gün çok idealJ Sürpriz turlarımıza gelmeden önce Milano’dan kısaca bahsedeceğim. Şehrin Merkezi, hatta simgesi Duomo Katedrali. Dünyanın en büyük gotik kiliselerinden olan bu dev katedralin en çarpıcı özelliği ise 135 adet kule külahı ve sayısız heykelleri. Mimarisi bana Sagra de Familia’yı anımsattı. Duomo’nun hemen karşısında Galleria Vittoria Emanuele II isimli alışveriş merkezi yer alır. 1865 yılında tasarlanmış bu alışveriş merkezi restoranlar, cafeler ve sayılı lüks markanın butikleri ile çevrelenmiştir. En mükemmel özelliği ortası bir kubbeyle tamamlanan metal ve cam karışımı kubbesi ve yerdeki mozaikleridir. RESIM(Emanuel ) Galeria Emanuel’in yanında ise Rinascente isimli modern bir alışveriş merkezi yer alır. Rinascente, La Fayette tarzı içinde ünlü markaların bulunduğu 7 katlı bir department store. En üst katında ise, biri tam restoran Maio biri de cafe-restoran Il Bar’ın katedral manzarası muhteşem. Hava biraz daha sıcak olsaydı bu ambians kaçmazdı. Duomo’nun çevresinden ayrılıp şehrin kuzey batısına doğru Piazza de Scala ya ve oradan da Via Brera’ya gidiyoruz. Burası şehrin entelektüel kesiminin yaşadığı, Pinacoteca de Brera isimli ünlü sanat müzesinin ve okulunun bulunduğu, şık restoranların sıralandığı birkaç sokaktan oluşan Paris’in Montmarte’ı gibi sanatın kalbinin attığı bölge. İlk akşam yemeğimizi Via Fiori Chiori sokağında L’Osteria de Brera’da yiyoruz. Hem yemekleri hem de ev yapımı şarapları çok lezzetli.
RESIM (Restrandan) Kale ve Navigli Bölgesi Maggiore Gölü ve Venedik Sonrasında da göller bölgeesini ziyaret etmek cok keyifli olabilir. Biz önce Como golune gitmeyi planlamistik fakat Atillanin Milano da yasayan sanatci arkadasi Guido bize Maggiore gölüne gitmeyi önerdi. Hazir yeri gelmişken Guidodan bahsetmeden olmaz. Guido vücut boyama üzerine uzman bir sanatci. Turkiyeye geldiğinde Atilla’ nin alisveris merkezi Beylikduzu Migros’ da Deniz Akkayanin elini boyamişti. ‘ Soyu tükenen hayvanlara el verin’ konsepti ile Deniz Akkayanin eline hayvan figurleri çizmişti. Guiodo ayni zamanda Coca Cola, ToyWatch gibi buyuk markalarla da calisiyor. Yaptigi işleri daha yakindan gormek icin internet sitesini ziyaret edebilirsiniz. …..……
Lago Maggiore ( Maggiore Gölü) şehre 45 dk’ lik tren mesafesinde kuzeye doğru konumlaniyor. Trene Central Stationdan binip Stresa da iniyorsunuz. Stresa ufak bir yazlik kasaba, muhtesem yalilar ve villalar var. Ne yazikki bircoğu terkedilmiş, içiniz gidiyor. Biz de gezerken birkac evi alip restore edip yazin kullanma hatta cafe, bara cevirme hayalleri kurduk:)) Stresa dan 3 tane minik adaya botlar kalkiyor. Adalar Isola Bella, IsolaPescotere ve Isola …….. Eger bizim gittigimi gibi hava guzelse keyfinize diyecek yok. Bu minik adalarin dar sokaklari , aralardaki turistik butikler bana Chinco Terre yi animsatti. Adalar arasi her saat başı motorlar kalkiyor. Herhangi bir adada sahil kenarinda bir restorana oturup gölün ve sicacik güneşin tadini cikarin. Tatilimizin son gününde hem Tolga ve İnci’ nin hem de Guido’nun övgüsü ve israrı üzerine Milanodan Venedik’e günübirlik gitmeye karar veriyoruz.