Granada-İspanya

Ispanya gezimizin devamı…

Üç günlük Barcelona gezimizden sonra balayımıza asıl merak ettiğimiz Endülüs turu ile devam ediyoruz. Rotamız ılk olarak Granada ardından Malaga, Mijas, Marbella,Cebelitarık(Gibraltar), Cadiz, Jerez,Sevillai Cordoba ‘ve son durak Madrid’de bitireceğiz. Alsında sabah Malaga’ya uçup kiraladığımızı arabayı kiralayacakken Malaga uçağını yaptığımız şapşilik yüzünden kaçırıp akşamki Granada uçağına yetişiyor ve araba teslim yerini de Granada’ya alıyoruz. İyiki de böyle yapıyoruz.

Granada’yı anlatmak ama anlata anlata bitirememek istiyorum. Mutlaka tekrar gitmek istediğimiz aşık olduğumuz şehir burası. Nerden başlasam diye heceyanlanıyorum. Uçaktan akşam geç bir saatte iniyoruz, eşyalarımızı kaldığımız Tryp Albayzin’e bırakıp hemen kendimizi dışarı atıyoruz. Bu arada kaldığımız otelin çok güzel bir tasarımı, otantik bir havası var; hem de çok rahat. Kesinlikle tavsiye ederiz .

Hemen çıkıp Plaza Romanilla’ya doğru sokaklarada yürüyerek salınmaya başlıyoruz ki bu şehirdeki büyüye inanamıyoruz. Meğersem şansımıza bir hafta Feria ( festivali) haftasıymış ve Papa bizim ulaştığımızın ertesi günü şehri ziyarete gelecekmiş. Haliyle şehir tertemiz, sokaklarda harika bir ışıklandırma, balkonlardan sarkan rengarenk çiçekler, bazı sokaklardaki kırmızı halılar ve çiçeklerle bezenmiş yollar, evlerin pencerelerine asılmış flamenko şalı, yelpaze ve kastanyetlerle kendimizi bir flamenko şehrinde buluyoruz adeta. Ve yine bizi Atilla ile tanıştıran, buluşturan bu içten, aşk ve samimiyet dolu bu dansa ve kültüre yürekten teşekkür ediyoruz.

Plaza Romanilla, ufacık bir meydan, yürüyerek Granada Katedrali’nin de olduğu ara sokakları gezip bu meydan da Ermita Tapas restoran da çok keyifli bir akşam yemeği yiyoruz. Barcelona’dan sonra fiyatlar çok daha uygun haliyle.

Ertesi gün program çok yoğun çünkü burada sadece bir gece kalıyoruz.Endülüs turumuz devam ettiği ve otellerimizi önceden ayarladığımız için programı bozup burayı bir gün daha uzatamıyoruz. Sabahtan ilk rotamız tabiki Endülüs Emevileri’nden kalma kızıl saray Elhamra.

Elimizde ilker Özünlü’nün Endülüs kitabı ile sarayda gezdiğimiz her bölüm ayrı bir anlam kazanıyor. Kabul salonu, Aslanlı Çeşme, Ayşe’nin penceresi ve tabiki Generalife bizi etkilemek için fazla bile. Elhamra Sarayı islam mimarisi ile hıristiyan mimarisinin harika bir şekilde harmanlanmış bir mimari zarefet örneği. Duvarlardaki, tavanlardaki işlemeleri anlatmak değil gerçekten gözle görmek gerekir. Bu sarayın aynı zamanda çok da ilginç bir hikayesi var, ben bu belgeseli iki kere izledim, kesinlikle tavsiye ediyorum. Saray 1232 yılında, Gırnata Emirliği yani Beni Ahmer (Nasiriler) devletini kuran I. Muhammed zamanında atılmıştır. Saray, aynı sülaleden gelen çeşitli hükümdarlar (III. Ebu Abdullah Muhammed, I. Ebul Haccac Yusuf, V. Muhammed) tarafından yapılan ilavelerle genişletilmiştir. Gezerken de ilginç olan da her hükümdarın politikası ile mimarinin nasıl evrildiğini görmek.http://www.sadecebelgesel.com/antik-mega-yapilar-el-hamra-sarayi.html

Elhamra sonrası şehirdeki feria’ya tekrar kendimizi atıyoruz. Herkes çok şık, çocuklarda flamenko kıyafetleri. Sokakalarda flamenko şarkıları çalıyor ve minik tapas barlarındaki ambians harika. Calle Navas’da (tapasçılar sokağı) La Vianda’da oturup tapaslarımızı yiyip sherry içiyoruz. Rebujito denilen ve içine gazoz karıştırılmış sherry’den den denedik ve çok lezzetli.

Bir sonraki rota eski müslüman mahallesi Albayzin, flamenko kültürün biraz daha yaklaşma vakti.

Daracık , merdivenli sokaklarından tırmandıktan ve küçük meydanlardaki restoran, cafe ,çiçeklerle kaplı ev ve tapas barların keyfini çıkarıp sohbet eden insanları geride bıraktıktan sonra Albayzin’in tepesinde Mirador de St Nicola’dan Elhamra’nın o ihtişamlı görüntüsünü seyretme imkanına kavuşuyoruz. Harika.

Son rota olarak da arabamıza atlayıp Sacro Monte’ye çıkyoruz. Sacro Monte 1492’de bu Müslüman bölgenin Hıristiyan istilasından sonra yerleşmiş Granadalı çingenelerin mağaralardaki hayatları betimleniyor. Sacro Monte’nin gezilecel turistik kısmı bir açıkhava müzesi gibin ve 20 farklı mağaradan oluşuyor. Zamanında yaşayan çingenelerin hayatları o döneme özgü dekorasyon ve kullanılan eşyalar ile betimleniyor. Demir işçiliği yapılan,terzilik yapılan vea sadece mutfak olan mağaralar var. Bayağu ilginç ve hüzünlü bir yaşam. Akşamları da bu müzenin altındaki birkaç restoranda flamenko gösterileri oluyor. Ama biz zaten flamenkoyu günün her saati yaşıyoruz burda.

Hoşçakal Granada, flamenko’nun kalbi. Yine geleceğiz. Şimdi önümüzde daha bir sürü Endülüs şehri var.

Gelecek duraklarımız Costa Del Sol kasabaları yanı Mijas Marbella Malaga Cebelıtarık

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s